Onların hikayesi, İETT’nin hikayesi...
Hikayemiz bundan bir buçuk asır önce insanla başlar. Bu insan bir mühendis olan Eugene Henri Gavand’dır. Gavand, insanların her gün nefes nefese inip çıkmak zorunda kaldığı Yüksekkaldırım Yokuşu'na alternatif olarak düşündüğü asansör tipinde bir demiryolu projesi için uzun müzakerelere başlar. Dönemin ticaret ve bankacılık merkezi Galata ile sosyal hayatın kalbinin attığı Pera’yı birbirine bağlayacak asansör tipinde bir demiryolu projesi hazırlar, Padişahın huzuruna çıkar ve 1869’da Tünel yapma imtiyazını alır. Altı yıl sonra da Tünel hizmete açılır.
İşte o yıllarda insanla başlayan İETT’nin hikayesi birçok aşamadan geçerek günümüze ulaşır. Bu asırlık kurumda yıllarla değişmeyen tek şey vardır: İnsan odaklı hizmet anlayışı. Yollar değişir, araçlar değişir, İstanbul değişir, bir şey hep aynı kalır: İnsana insanla hizmet.
İETT’nin hikayesi insanla başladı, insanla devam ediyor. Bu hikayede kendi kişisel tarihini yaşarken kurumun tarihine zenginlik katan birçok isim var. Ve bu isimler politikadan sanata açılan geniş bir yelpazeyi oluşturuyor. İETT onların ilk durağı. Yaşam serüvenleri boyunca pek çok durak var uğradıkları, fakat ilk durakları olan İETT, onlar için en müstesna yerini koruyor.
İETT onların ekmek kapısı oldu. Kimi sayaç okudu, kimi tahsilat yaptı, kimi kantinde çalıştı, kimi futbol takımında ter döktü. Kurumdan aldıkları maaş onlar için güvence oldu. Kazançları belki azdı ama bereketliydi. Bu maaş sayesinde okuluna devam eden, evlenen, ailesinin nafakasını çıkaran gençlerdi onlar. Önlerinde yaşanacak koca bir ömür vardı. Hayat, herkes gibi onlara da sürprizler hazırlıyordu.
Gün geldi, her biri değişik sebeplerle İETT’den ayrıldı. Onlar İETT’den ayrıldı ama ne onlar İETT'yi ne de İETT onları unutmadı. Takvimler 2003 yılını gösterdiğinde `insana dair bir belgesel` projesi için İETT arşivinin kapıları açıldı ve tozlu dosyalar bir bir tarandı. Bu gençlerin işe başlama tarihleri, sınav kağıtları, dilekçeleri, fotoğrafları gün ışığına çıktı. Belgeler Türkiye’nin belgesel ustası Nebil Özgentürk`ün elinde şekillendi, " İLK DURAK" adını aldı. İstanbul`un Entellektüel Tarihinden Tanıklar`ın yer aldığı belgesele Atilla Özdemiroğlu müzikleriyle ses kattı. İETT ünlülerine tek tek ulaşıldı, anılar canlandı, dile geldi. Cemal Reşit Rey Konser Salonu`nda organize edilen belgeselin galası muhteşem bir geceye dönüştü. İşte bu hikayenin kahramanları:
Recep Tayyip Erdoğan (Cumhurbaşkanı), Ferruh Bozbeyli (Eski TBMM Başkanı), Yaşar Kemal (Yazar), Mustafa Sarıgül (Belediye Başkanı), Orhan Hançerlioğlu (Yazar), Sadi Hoşses (Müzisyen), Memduh Ün (Yönetmen), Tuncel Kurtiz (Sanatçı), Hıfzı Topuz (Yazar), Necdet Mahfi Ayral (Tiyatro Sanatçısı), Arif Özgülüş (Devlet Klasik Türk Müziği Sanatçısı), Recep Bilginer (Yazar-Gazeteci), Rasih Nuri İleri (Araştırmacı-Yazar), Münip Hayri Ürgüplü (Milletvekili), Peride Celal (Yazar), Münevver Andaç (Çevirmen-Nazım Hikmet’in eşi), Hüseyin Pala (Sendikacı), Dr. Hasan Ferit Cansever (Türk Ocakları’nın Kurucusu), Emin Bülent Serdaroğlu (Şair-Futbolcu), Cezmi Or (Milli Atlet-Türkiye Rekortmeni), Hüsnü Özarı (Milli Boksör), Güner Frik (Üç Adım Atlama Türkiye Rekortmeni), Enver Göçener (Voleybol Antrenörü), Nedim Özbey (Voleybol Milli Takım Teknik Direktörü), Müslüm Bağcılar (Fenerbahçe Kulübü İkinci Başkanı), Dr. Demir Turgut (Milli Yelkenci), Hüseyin İldem (Milli Güreşçi) Raşit Anaral (Senarist-Yönetmen), Tahsin Aybar (Siyaset Adamı), Prof. Dr. Ethem Arif Battalgazi (Türkiye'de Adli Tıbbın Kurucusu), Orhan Koraltan (Milletvekili), Dr. Abbas Erdoğan Noyan (Nöropsikoloji Uzmanı), Prof. Dr. Ahmet Faruk Özerengin (Tarihçi-Yazar), Nevzat Pakdil (TBMM Başkan Vekili), İlhami Safa (Gazeteci-Yazar), Dr. Şükrü Sekban (Siyaset Adamı).
İLK DURAK belgeseli, 18 ve 20 Nisan 2005 akşamı iki bölüm halinde özel bir televizyon kanalında yayınlandı. İstanbullularıın günlük hayatında yeri yadsınamaz olan, ilklerin mimarı İETT, bu sayede tüm Türkiye’ye ulaştı.
Dünyada yüz yaşını aşmış ender kuruluşlardan biri olan İETT’nin gizli kahramanları dün olduğu gibi bugün de; İstanbul’u bir uçtan bir uca arşınlayarak insana hizmeti sürdürüyor...
Ersin KALKAN / Hürriyet Gazetesi - 18 Mayıs 2003
Yazar Mahmut Çetin`in başında olduğu bir ekip binlerce personel dosyasını taradı, kitapta yer alacak 300 ünlü isim buldu. Genel Müdür Rıdvan Aslan`la birlikte İETT`nin arşivlerine girdik ve yıllardır açılmayan personel dosyalarını araladık. Eski vesikalık fotoğraflar, sicil notları, performans tutanakları, Psikoteknik Laboratuvarı`ndan çıkan sonuçlar,‘‘Gizli’’ kaydı iliştirilmiş dosyalar arasında gezindik. Yakınçağ tarihimize akan bir ırmakta yolculuğa çıkmış gibi hissettik kendimizi. Nazım Hikmet`in eşi Münevver Hanım`ın hüzünlü fotoğrafı, tozlu dosyaların arasından çıkıp gözlerimize baktığında yüreğimiz burkuldu, Başbakan Tayyip Erdoğan`ın zayıf, kemikli delikanlı yüzünü tanımakta güçlük çektik. Kimlere rastlamadık ki... Yaşar Kemal, Rasih Nuri İleri, Memduh Ün, Peride Celal, Hıfzı Topuz, Necdet Mahfi Ayral, ilk komünistlerden İştirakçi Hilmi, Türk Ocakları`nın kurucusu ülkücü Hasan Ferit Cansever, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, TBMM eski başkanlarından Ferruh Bozbeyli. Hepsi hayatlarının bir bölümünü ya da tüm çalışma hayatlarını İETT`nin masalarında geçirmişti. Dosyalardan çıkıp kitaplara ve diğer belgelere baktık. Henüz tam derlenmemiş notları okuduk. Bu zevkli yolculuğumuzdan aklımızda kalanları sizin için not ettik. İşte 132 yıllık İETT`den insan manzaraları...
Kaptanlık yaptığı İETT takımı şampiyon oldu
Recep Tayyip Erdoğan, 24 Temmuz 1974’te geçici olarak işe alınan 16 kişiden biriydi. Altıntepe binasının temizlik ve aksayan hizmetlerini yürüteceklerdi. 15 Ekim 1975`te 9 kadro için açılan ve Türkiye`nin komşuları, yönler, aritmetikten oluşan üç soruluk imtihanı kazanarak daimi işçi oldu. İETT`deki kayıtlara göre Kaptanpaşa Mahallesi Birlik Sokak Numara 13/A adresinde oturuyordu. 1 Ekim 1976 tarihinde ise Altıntepe Daire Müdürlüğü`ndeki görevinden Spor ve Tesisler Müdürlüğü`ne nakledildi. Artık hem çalışıyor hem de top koşturuyordu. Sorumluluğunu yürüttüğü İETT`nin Şişli Garajı`ndaki kantinde takım arkadaşları Serdar Şahin ve Dursun Kara ile birlikte çalışıyordu. Fırtına gibi esen Erdoğan`ın, kaptanı olduğu İETT futbol takımı 1978 yılında İstanbul 1. Amatör Ligi Şampiyonu oldu. İETT`de yedi yıl futbol oynayan Erdoğan 18 Haziran 1981`de istifa etti. Gerekçesi ‘‘Özel sektörden almış olduğu uygun işti". 13 Ağustos 1981`de kurumla ilişiği kesildi.
İETT`de çalışırken kötü yazıyordum
İETT`de çalışmaya 1940`ta başladı. O günleri şöyle anlatıyor: ‘‘Elektrik Şirketi’nde yakın arkadaşlarım Münevver Andaç ve İlhami Safa ile beraber çalışıyorduk. Şu an şükran duyduğum güzel günlerdi onlar. Hem orada çalışıyor, hem yazılarımı sürdürüyordum. Sonra teyzelerimden ayrıldım, anneannemle Bomonti`de küçük bir apartman tuttuk. Fakat iki iş birden olunca, yazmaya yeterli zaman ayıramıyordum, yazdığım şeyler kötüydü. Bu eleştiriler karşısında, evlendikten sonra `Allah kahretsin` deyip bırakabilirdim. Fakat bunun aksi oldu, gayet aydın biriyle evlendim. Kocam avukattı. Bana, `Onları bırak, istediğin gibi yaz, çünkü ekonomikman bir düşüncen olmayacak, ben senin arkandayım` dedi. Öyle biriyle evlenmem benim için şanstı. Ondan sonra birtakım olumlu kitaplar yazmaya başladım.’’ Peride Celal, 1944`te İETT`den ayrılarak İsviçre`ye gitti. Türkiye`nin Bern Basın Ataşeliği`nde, sekreter kadrosunda görev yaptı. Üç yıl sonra Türkiye`ye döndü, İETT`de çalışan Tahakkuk ve Vesaik Şube Müdürü Atıf Yonsel`le evlendi. Peride Celal yazı hayatında eşi Atıf Yonsel`den büyük destek gördü.
TBMM Başkanlığından önce sokak lambalarını kontrol ederdi
Bozbeyli, 1957`de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi`nden mezun oldu. 1961’de Adalet Partisi’nden İstanbul milletvekili seçildi. Üç dönem TBMM Başkanı oldu. 40 arkadaşıyla birlikte AP`den istifa etti. 18 Aralık 1970`te bir grup arkadaşıyla Demokratik Parti`yi kurdu. 1978`de siyasetten çekildi. Hukuk Fakültesi`nde okurken İETT`de çalışmaya başlayan Bozbeyli anılarında o dönemi şöyle anlattı: ‘‘Öğrencilik yıllarımda İETT`de işçi olarak çalıştım. Sokak lambalarının kontrolünü yapardım. İşim, akşam lambalar yandığı zaman başlar, gece yarılarına kadar devam ederdi. İETT`yi minnet ve şükranla anarım. İETT`de çalışmasaydım, tahsilimi tamamlamam belki de mümkün olmazdı.’’
Müstakbel eşiyle İETT`de tanıştı
Yönetmen Arif Memduh Ün, 1920 yılında İstanbul`da doğdu. 10 Nisan 1946`da İETT Umum Müdürlüğü`ne iş başvurusunda bulundu. Ün, 27 Nisan 1946`da Tahsil Müdürlüğü`nde tahsilat memuru olarak görevine başladı. Bir ay sonra Beylerbeyi Tahsil Şube Müdürlüğü’ne tayin edildi. İETT`de birçok dairede çalıştı. 1953 yılında Memduh Ün`ün verdiği ‘‘Aile Durumu Sual Varakası’’nda artık bekar değil evli olduğu görülür. İETT`de daktilograf kadrosunda çalışan Cahide Ün, artık onun eşidir. Memduh Ün, aynı zamanda Ziya Erkök`ün başkanlığını yaptığı İETT Gençlik Kulübü futbol takımında oynamaktaydı. 1953, Türk sinemasının gelecekteki ünlü yönetmeni için İETT`ye veda yılı oldu.
İşe giriş sınavında 100 puan aldı
Mustafa Sarıgül, 22 yaşında girdiği İETT sınavında soruların hepsine doğru cevap vererek birinci oldu. Böylece yazılıdan 100 aldı. Kayıtlarda sözlü imtihanının da yapıldığı ve bu sınavda, notunun 73 olduğu kayıtlı. Sarıgül 87 not ortalamasıyla İETT`de çalışmaya hak kazandığında takvimler 7 Şubat 1979`u göstermekteydi. Müşteriler Dairesi Tahsilat Müdürlüğü`nde 9494 numaralı üniformayla göreve başladı. ‘‘İşçiye Mahsus İşten Ayrılma Varakası’’nda Mustafa Sarıgül`e ait kayıt şu şekilde: ‘‘İlgili askere gideceğinden 1475 sayılı iş yasasının 14`üncü maddesi ve makamın 16.9.1982 tarihli onaylarına göre mumaileyhin aşağıda yazılı hesabın tasfiyesi rica olunur. Kıdem tazminatı verilerek iş akdi feshedilmiştir.''
Rasih Nuri İleri raporlarımı yırtıp attığı için kovuldum
1923 İstanbul doğumlu Hıfzı Topuz, anılarını derlediği ‘‘Eski Dostlar’’ adlı kitapta İETT`den ayrılışını şöyle anlatıyor: ‘‘Rasih`le (Rasih Nuri İleri) Havagazı Fabrikası`nda bir hikayemiz daha oldu, onu da anlatayım. Fabrikada görevimiz her yarım saatte bir gazın kalorisini ölçerek bir rapor hazırlamaktı. Ben sabahları bu raporu hazırlayıp Rasih`e bırakıyordum, onun da işi, öğleden sonraki ölçüleri de alarak, raporu fabrikanın müdürü Mösyö Bussac`a sunmaktı. Günün birinde benim işime son verildi. Kalkıp müdüre çıktım, işten atılmamın nedenini sordum. `Aylardan beri sizden hiç kalori ölçüm raporu alamıyoruz. Bir şey yaptığınız yok,` dedi. `Aman!` dedim; `nasıl olur, ben hiç aksatmadım.` Ne dedimse inandıramadım. O akşam Rasih`e gittim. `Gördün mü?` dedim; `başımıza geleni! Kalori raporlarını vermediğim için işten atıldım. Sen o raporları müdüre iletmiyor muydun?` Rasih, gayet soğukkanlı; `Hayır,` diye yanıtladı, `Bu kapitalist takıma yüz vermeye gelmez. Senin raporlarını yırtıp atıyordum.` İşte o yırtılıp atılan raporlar yüzünden ben işten atıldım, Rasih ise fabrikanın teknik müdürlerinden Hüsnü Baki`nin arkadaşı olduğu için başka göreve atandı ve daha uzun bir süre orada çalıştı. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki o işten atılmışım, ondan sonra gazeteci oldum, Rasih`in sayesinde...’’
Şehrin gaz sisteminde sabotaj yaptı mı yapmadı mı?
Rasih Nuri İleri, üniversitedeyken Beyoğlu Havagazı Şirketi`ne girdi. Şair Cemal Süreya, "naif komplocu" olarak nitelediği Rasih Nuri`nin sabotaj yaptığı gerekçesiyle İETT`den kovulduğunu öne sürmüştü: ‘‘Rasih Nuri, Havagazı Şirketi`nde çalışırken kentin gaz dolaşım sistemini devrim adına felce uğratmak için bir aygıt kolunu aşağı çekmiştir; şanssızlık sonucu yakalanmış ve ağır biçimde cezalandırılmış (işten kovulmuş).’’ Rasih Nuri`nin yanıtı ise şöyle: ‘‘Ben sabotaj yapsaydım, Sansaryan Han`a götürülürdüm ve dava açılırdı. Olayın sabotajla hiç alakası yoktur.’’ Olayın aslı başkadır. Kontrol odasında çalışan İleri, bir gece yarısı nöbetinde esrar çekmiş bir zenci işçinin yanlış vanayı çevirmesi ile gazın söndüğünü fark eder ve vanayı açar. Gazın böyle kesilmesi, patlamalara yol açabilecek bir tehlike demektir: ‘‘Cemal Süreya da, kimden duymuşsa sabotaj gibi anlatmış. Birçok kişi ondan sonra `Aa kahraman Rasih Abi, sen gençliğinde parlak şeyler yapmışsın` demeye başladı.’’ İleri, bu arada Hıfzı Topuz`un iddialarını da yanıtladı: ‘‘Topuz ile vardiya usulü çalışıyorduk. Güya orada ben raporları müdüre vermemişim ve bu yüzden de Hıfzı`yı işten atmışlar. Raporları ben vermemişsem niye onu attılar da beni atmadılar? İşin doğrusu, babam ölünce aldığım maaş yetmiyordu; benim istifa etmek zorunda kalmışlığımdır.’’
Hapisteki gardiyanı sonra biletçi olarak maiyetinde çalıştı
Recep Bilginer 1950`de İstanbul Belediye Meclis Üyesi ve 1951-1955 yılları arasında Daimi Encümen Üyesi oldu. Daha sonra İETT`nin Belediye Murakıbı olarak görev yaptı. Bu görevine 27 Mayıs 1960 darbesiyle birlikte Şehir Meclisi`nin lağvedilmesiyle son verildi. Recep Bilginer, İETT`de çalıştığı yıllardan ‘‘Hapiste Bir Gazeteci’’ kitabında bahseder. Yazdığı bir yazıdan dolayı Sultanahmet Cezaevi’ne konulan Bilginer, cezaevine adım attığı ilk gece kendisine kötü muamele eden gardiyanla 1958 yılında bir otobüste karşılaşır. Belediye Meclisi’nin bir murakıbı olarak Tünel`deki İETT binasına gitmek üzere Esentepe`den bir otobüse biner. O zamanlar otobüste, şoför dışında bir de biletçi görev yapmaktadır. Biletçinin ‘‘bilet’’ sorusuna, Bilginer, ‘‘basın’’ karşılığını verir. Biletçinin ‘‘görelim’’ diye seslenmesiyle o sesi ve sahibini hatırlar. Biletçi, Sultanahmet Cezaevi`ndeki gardiyandır. Bilginer, ‘‘soğuk, asık, sinirli yüzün’’ sahibinin yaka kartını alır ve İETT`ye gelir. Sekreterine, aldığı yaka numarasını verip, sahibinin yanına gelmesini söyler. Ertesi gün bürosuna gelen Bilginer, sekreterin yanında süklüm püklüm oturan geçmiş zamanın gardiyanı, şimdinin biletçisini görür. Biletçi ayağa kalkar ve hazırola geçer. Bilginer, rahat olmasını ister ve kendisini tanıyıp tanımadığını sorar. Biletçi tanımadığını söyler. Bilginer, onunla tanıştığı geceyi anlatır. Ona, otobüse binen insanlara artık bir mahkum gibi değil bir müşteri gibi davranmasını salık verir. Biletçi büyük bir mahcubiyetle ama bir taraftan da işten atılmadığı için sevinçle Bilginer`in yanından ayrılır.
Çeyrek asır çalıştığı İETT`de dergi çıkardı
Orhan Hançerlioğlu, 28 Şubat 1953`te İETT Umum Müdürlüğü Hukuk İşleri Müdür Muavini olarak işe başladı. Birkaç ay sonra aynı bölümün müdürü oldu. Bu görevde 25 yılı aşkın bir süre çalıştı. 1978`de kendi isteği ile emekli oldu. Hançerlioğlu`nun kurumda bulunduğu dönemde İstanbul kent tarihi açısından İETT önemli işlere imza attı. Hançerlioğlu, kurumun hukuki işleri yanında aynı zamanda kültürel aktivitelerini de yönlendirdi. 1952`den itibaren yayınlanmaya başlayan İETT Dergisi`nin müdürlüğünü de üstlendi. İstanbul`un 505. fetih törenlerinde ilk kez düzenlenen ses ve ışık gösterisinin senaryosunu da Hançerlioğlu yazdı. Felsefe Sözlüğü, Ekonomi Sözlüğü gibi önemli eserlerin yanı sıra Kıvılcım adlı bir şiir kitabı ve dört romanı yayınlandı.
Lambalara bakardı, bugün de yukarı bakarak yürüyor
Tuncel Kurtiz, 10 Şubat 1960`ta İETT`de Genel Işık Kontrolörü olarak göreve başladı. Sekiz ay sonra da işten ayrıldı. O günleri şöyle anlatıyor: ‘‘Edebiyat Fakültesi`nde okuyordum. Yazı da yazıyordum. Orhan Hançerlioğlu, üniversitelilere part time görevler veriyordu. Gittim iş istedim. O da bana lambalara bakma görevi verdi. Bebek`ten Arnavutköy`e lambalara bakıyordum. Yanmayan lambaları Talimhane`ye bildiriyordum. Ben bu yüzden hep yukarılara bakarak dolaşırım. Benim için de güzel bir dönem olmuştur.’’
Nazım Hikmet uğruna işinden istifa etti
Hukuk Fakültesi mezunu Münevver Andaç, Elektrik İdaresi Genel Müdürlük kaleminde memur olarak çalışmıştı. İşe başladığında bekardı. 12 Kasım 1940’ta 100 lira aylıkla işe başladı. İşe giriş belgesinde Vali ve Belediye Başkanı olarak Lütfi Kırdar`ın imzasını görüyoruz. Aynı evraktan Fransızca ve İngilizce bilmekte olduğunu öğreniyoruz. 11 Kasım 1941’de idare ile ilişkisi kesilir. Ayrılış gerekçesi Göztepe Kız Ortaokulu Fransızca yardımcı öğretmenliğine tayinidir. Nazım Hikmet`in dayısının kızı olan Münevver Andaç, 1950‘de şairin dördüncü eşi oldu. Zaten, Münevver Hanım`ın İETT`den ayrılmasının asıl nedeni, Paşakapısı Cezaevi`nde yatan Nazım`ı daha sık ziyaret etmekti. 1951`de oğulları Memet dünyaya geldi. Nazım`ın ülkeyi terk etmesinden sonra oğlunu da yanına alarak Fransa`ya yerleşti.
Referansları Tevfik Fikret ve Halit Ziya idi
1909`da ilk Fenerbahçe-Galatasaray maçında Galatasaray`ın ilk golünü atarak tarihe geçti Emin Bülent. 1932`de Elektrik Şirketi Tercüme Kalemi Büro şefliğine atanarak İETT`ye katıldı. İETT`ye başvururken kendi hakkında bilgi alınacak isimleri şu şekilde sıralamıştı: Müşir İzzet Paşa Hazretleri, Halit Ziya, Tevfik Fikret, M. Lazcari ve o yıllarda yine İETT`de çalışan diğer bir ünlü İzzet Melih Beyefendiler... 1940`ta kurumdan ayrıldı. Şair olarak Fecriati Topluluğu kurucularından biriydi. Galatasaray, Avrupa sahalarında ilk maçını 11 Eylül 1911’de, Macar Kolojvar takımıyla yaptı. Emin Bülent ise kadronun as elemanlarından biriydi. Galatasaray`da sol açık oynayan Emin Bülent, daha sonraki yıllarda GS’nin kaptanı oldu.
Havagazı saatlerini okuyor, eğleniyordu
Yaşar Kemal 1947 yılında askerden geldikten sonra İETT`de çalışmaya başlamıştı. Hıfzı Topuz`un, ‘‘Eski Dostlar’’kitabında Yaşar Kemal`in İETT`ye girişi ve işten ayrılması şöyle anlatılıyor: ‘‘Yaşar askerden terhis edilince İstanbul`a gelmiş iş arıyordu. Dolmabahçe Havagazı Şirketi`nin müdürlerinden Hüsnü Baki aracılığıyla kendine şirkette bir endeksörlük işi bulundu. Yani kapı kapı dolaşarak gaz saatlerindeki ölçüleri yazacaktı. Bu, Yaşar için çok eğlenceli bir işti, akla gelmedik evlere girip çıkıyor ve ünlü kişilerle tanışıyordu. Sonra bize bunları anlatınca çok gülüyorduk. Bir süre sonra Göğceli`nin (Yaşar Kemal`in) şirketteki işine son verildi, o da ‘Acımdan ölecek değilim ya` diyerek Adana`ya gitti, arzuhalciliğe başladı.’’